Connect with us

Büyükbaş Hayvancılık

Sıcaklık Stresi ve Süt İneklerinin Beslenmesi

Sıcaklık Stresi ve Süt ineklerinin Beslenmesi

Sıcaklık Stresi ve Süt İneklerinin Beslenmesi

Havaların ısındığı bu günlerde sıcaklık stresi ve süt ineklerinin beslenmesi hepimizin ortak konusunu oluşturmaktadır.

Ülkemizin batı ve güney kesimleri yüksek yaz sıcaklıklarının görüldüğü ve yoğun olarak süt sığırcılığı işletmelerinin bulunduğu bölgelerdir. Hayvansal üretimde verimleri belirleyen çevresel etmenlerden birisi de çevre sıcaklığıdır. Yaz aylarında sıcak stresi oluşturan yüksek sıcaklıklar süt ineklerinde yem tüketimini düşürerek verimlerini ve sağlıklarını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu olumsuz etkinin olabildiğince giderilmesi ancak doğru besleme programlarının uygulanması ve bir takım fiziki önlemlerin alınmasıyla giderilebilir. Bu yazımızda sıcaklık stresi ve süt ineklerinin beslenmesi üzerinde durulması gereken konular hakkında sizlere bilgiler vermeye çalışacağım.



Metabolik ısı ve Sıcaklık Stresi ve Süt ineklerinin Beslenmesi

Yüksek sıcaklıklarda sıcaklık stresi ve süt ineklerinin beslenmesi verimlilik adına oldukça önemlidir. Yüksek çevre sıcaklığının laktasyondaki ineklerde özellikle de yüksek verimli hayvanlarda süt verimine olan olumsuz etkisi bilinen bir gerçektir. Süt ineklerinde doğumla birlikte başlayan laktasyonun ilk dönemini özel kılan bir çok neden bulunmaktadır. İneklerde süt üretiminin bu dönemde pike ulaşması ve sınırlı yem tüketimi bu dönemin en önemli özelliği ve çözülmesi gereken problemidir.

Diğer taraftan, doğum sonrası involüsyon mekanizması çalışmakta, hayvanlar yeni bir kızgınlık için hazırlanmaktadır. Burada geçen süre doğrudan servis periyodu ve buzağılama aralığı gibi süt sığırcılığı işletmelerinde başarının sorgulanmasında kullanılan temel göstergeleri etkilemektedir. Hayvanların yıpranan dokularını onararak yeni gebelik için vücutlarını hazırlamaları, yoğun bir süt üretimine başlamaları onları yeterince stres içine sokmaktadır.

Advertisement

Doğum sonrası dönemde hızlanan metabolizma, hayvanların metabolik ısı üretimlerinde de artışa neden olur. Metabolik ısı üretiminin organizma tarafından dengelenebilmesi, sıcak stresinin oluştuğu koşullarda daha da güç olmaktadır.

Dolayısıyla, hayvanların laktasyon süt verimi, döl verimi ve sağlığını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bunlara ek olarak yaz aylarında artan çevre sıcaklıkları ile hayvanların yem tüketimleri düşmekte ve yem tercihleri değişmektedir.

Yüksek çevre sıcaklığından kaynaklanan olumsuzlukları gidermek için genel olarak; çevrede bir takım fiziki iyileştirmer (gölgelikler ve serinletici fan uygulamaları) yapılmalıdır.

Sıcaklık Stresi ve Süt ineklerinin Beslenmesi için Rasyon Düzenlerken Dikkat Edilmesi Gerekenler



1. Termonötral Kuşak Kavramı

Hayvanlar, çevresindeki bir dizi fiziksel ve psikolojik faktörlerle iç içe yaşarlar. Fiziksel faktörler içerisinde;

  • sıcak veya soğuk,
  • nemlilik veya kuruluk,
  • dinginlik veya fırtına,
  • açık veya bulutlu hava gibi atmosfer özellikleri
  • iklim koşulları önemli bir yer tutar.
  • Ekstrem iklim koşulları hayvanın verimi ve sağlığı üzerinde büyük değişikliklere yol açabilir.

İklim koşullarından hava sıcaklığı (termal çevre); rüzgâr, yağış, nem ve radyasyon ile etkinliği değişerek, hayvan performansı üzerine doğrudan yansır. Çünkü, hayvanlardaki büyüme, besi, üreme, et ve süt gibi verim performansı, termal çevre ile sıkı sıkıya bağlantılıdır. Aslında, termal çevre etkisi, çeşitli iklimsel olayları birleştiren etkin çevre sıcaklığı (EÇS) olarak tanımlanabilir. Hayvanlar, yem tüketimini, metabolizmasını ve ısı salımını ayarlayarak EÇS içerisindeki iklimsel değişikliklere uyum sağlayabilmektedir.

Vücut sıcaklıkları bakımından poikilotermik ve homeotermik olmak üzere hayvanlar alemi iki ana gruba ayrılabilir.

Poikilotermik hayvanlar, vücut sıcaklıkları bulunduğu ortama uyan soğuk kanlı hayvanlar olarak bilinmektedirler. Homeotermik hayvanlar ise, değişen çevre koşullarına karşı vücut sıcaklıklarını koruyan sıcak kanlı hayvanlar olarak sınıflandırılmaktadır. Bu gruba giren hayvanlar çevreden aldıkları veya çevreye yaydıkları ısıyı, metabolizmaları tarafından üretilen ısı ile birlikte dengelerler.

Advertisement

Bu şekilde vücut sıcaklıklarını sabit tutmaya çalışırlar. Homeotermik hayvanlar için optimum verim ve performansın sağlandığı aralık şöyledir. Vücudun ne serinletilmesi ne de sıcaklığının korunması için herhangi bir ek enerjiye gereksinim duyulmadığı aralık olarak ifade edilebilir. Yeni doğmuş buzağılar dışında süt sığırlarında en yüksek enerji etkinliğinin sağlandığı optimum verim ve performansa ilişkin sıcaklık sınırları 13-18˚C dir.



Buna karşın, 5-25˚C arasındaki çevre sıcaklıklarında da yem tüketimi ile çeşitli fizyolojik mekanizmaların fazla etkilenmeyeceği belirtilmektedir.

Sıcaklık stresi ve süt ineklerinin beslenmesi için tahmin edilen sınırlara ilişkin değerler; Berman ve ark., (1985) tarafından üst kritik sıcaklık için 25-26˚C arasında bildirilirken, Johnson (1987)’e atfen West, (2003) tarafından da termonötral kuşak -0.5 (C) ile 20˚C arasında tahmin edilmiştir.

Son zamanlarda çevre sıcaklığı ile oransal nem düzeyinin bir fonksiyonu olarak hesaplanan indeks değeri kullanılır. (Temperature Humidity Index-THI) sıcak stresinin ifade edilmesinde kullanılmaktadır. Buna göre, sıcaklık stresi ve süt ineklerinin beslenmesi için termonötral kuşağın üst sınırı 70. Orta derece sıcak stresi için 70 – 74. Sıcak stresi için 74 – 77 ve ciddi derecedeki sıcak stresi için de THI ≥ 77 olarak bildirilmektedir.

Advertisement

2. Hayvanların Fizyolojik Tepkileri

Homeotermik hayvanların değişen çevre sıcaklıklarına karşı, vücut sıcaklıklarını ayarlama yetenekleri evrimsel bir uyumun göstergesidir. Burada, çevre sıcaklığı vücuttaki fizyolojik işlemlerin kontrol edilmesinde bir sinyal olarak işlev görmektedir. Merkez sinir sisteminde bulunan peripheral termoreseptörler ve termosensitive üniteler bu sinyalleri taşırlar.

Isınan hipotalamusun preoptik bölgesi bütün mevcut fizyolojik ve davranışsal ısı kaybı mekanizmalarını aktive eder. Sıcak stresi hipotalamusun ön bölgesindeki soğutma merkezini etkileyerek medial tokluk merkezini uyarır ve lateral iştah merkezini engeller. Bu da yem tüketimini dolayısıyla da süt verimini düşürür.

Genel olarak hayvanların sıcak stresine karşı homeostatik tepkileri, solunum sayısının artması, kalp atış hızının düşmesi, terlemenin artması olarak ifade edilebilir.



3. Süt İneklerinin Sıcak Stresinde Beslenmeleri

Yukarıda açıklanan bilgiler ışığında sıcaklık stresi ve süt ineklerinin beslenmesi için yaz rasyonların titizlikle düzenlenmelidir. Bu düzenleme hem işletmedeki hayvanların sıcaktan daha az zarar görmelerini sağlayacaktır. Bu arada üretimde oluşacak kayıpları önlediği için işletme kârlılığını arttıracaktır.

Advertisement

Bu dönemde beslemeye ilişkin pratik olarak yapılabilecek düzenlemeler aşağıdaki şekilde sıralanabilir.

Su Gereksinimi

Süt ineklerinin su gereksinimleri hayvanların;

  • ırk,
  • yaş,
  • kuru madde tüketimi,
  • canlı ağırlığı,
  • tükettikleri rasyonun kuru madde düzeyi ve miktarı,
  • çevre faktörleri (sıcaklık, bağıl nem vb),
  • süt verimleri,
  • gebelik durumu gibi bir çok etmene bağlı olarak değişebilmektedir.

Sıcak stresi altındaki süt ineklerinin yoğun terledikleri de bilinmektedir. Ayrıca süt ineklerinin ürettikleri sütün büyük bir bölümünü suyun oluşturduğu düşünülelim. Sıcak stresi altındaki hayvanlarda suyun yaşamsal işlevi daha iyi değerlendirilebilir. Bu nedenle, sıcak yaz aylarında hayvanlara sürekli temiz su sağlanmalı ve suluklar hayvanların her zaman rahatça ulaşabildikleri yerlerde kurulmalıdır. Suluklardaki suyun da ısınmasını engellemek için gölgelik altında yerleştirilmesinde yarar olacaktır. İdeal içme suyu sıcaklığı 13-19˚C olarak önerilmektedir.


Kuru Madde Tüketimi

Süt ineklerinde sıcak yaz aylarında uygulanan besleme programları incelenmiştir. Bu proğramlarda çoğunlukla iyi bir gebelik oranının ya da sorunsuz bir döl veriminin sağlanmaya çalışıldığı görülür. Bu durumda, düşük oranda yaz asidoz sendromu (Summer Acidosis Syndrome-SAS) olgularının öngörülür. Sıcak stresinin etkin olduğu dönemde dalgalanmayan sürü süt verimi ve süt bileşimi ile daha düşük laminitis vakalarının hedeflendiği görülmektedir.

Buradaki ortak payda, yüksek çevre sıcaklığı nedeniyle düşen kuru madde alımıdır. Ya da kuru madde tüketimini arttırmak amacıyla alınan önlemlerden kaynaklanan sorunlardır.

Çevre sıcaklığı arttıkça kuru madde tüketimi azalmakta ve hayvanlar kendileri için gerekli besin maddelerini alamazlar. Bu durumda süt verimleri ciddi anlamda düşmektedir. Sıcağın derecesine ve rasyonun bileşimine bağlı olarak kuru madde tüketimlerinin %5-25 düzeylerinde düştüğü bildirilmektedir.

Advertisement

Yaz aylarındaki sıcak yalnız hayvanları etkilemekle kalmaz, ruminantların beslenmesinde önemli bir yer sahip kaba yemlerin de kalitesini olumsuz yönde etkiler.

Kaba yem kalitesinin düşmesi hayvanların yem tüketimini de düşürmektedir. Kaba yemlerde sıcaklığın etkisi ile özellikle yapısal karbonhidrat düzeylerindeki artış, hayvanlarda metabolik ısı üretimini arttırmaktadır. Bu şekilde kalitesini yitirmiş kaba yemler hayvanlara verilirken dikkatli olunmalıdır. Stres altındaki hayvana kalitesiz kaba yemleri vermek yerine, yonca gibi yaz aylarında yetişen baklagil otları verilmelidir. Ayrrıca, mısır silajından yararlanmak daha doğru bir yaklaşımdır.

Bununla birlikte rasyonun kaba / kesif yem oranının iyi dengelenmesi gerekir. Rasyondaki kaba yem oranı düşürülerek, kesif yemin oransal olarak arttırılması bu dönemde yem tüketimini arttıracaktır. Dolayısıyla, bu durum oluşan enerji açığının giderilmesinde ilk akla gelen düzenlemelerden birisidir.



Protein Gereksinimi

Rasyondaki protein eksikliği süt verimine hemen etki eder ve süt verimini düşürür. Sıcak stresi altında yürütülen bir çalışmada yeterli (%14.3) ve yüksek (%20.8) düzeyde protein içeren rasyonlar verilmiştir. Bu çalışmada, yüksek protein içeren rasyonla beslenen hayvanların süt verimleri %6 düzeyinde artmıştır.

Ancak yüksek proteinli besleme programları hayvanların döl veriminde çeşitli sorunlara neden olabilmektedir. Bir diğer çalışmada 28, orta (%17.5) ve yüksek (%23.1) düzeyde protein içeren rasyonlarla beslenen hayvanlarda ilk tohumlamada gebelik oranlarına bakılmıştır. Yüksek protein içeren rasyonlarla beslenen hayvanların daha düşük gebelik oranına sahip olduğu görülmüştür.

Advertisement

Bu nedenle yaz dönemi beslemesinde protein düzeylerinin iyi dengelenmiş olması önemlidir. Diğer yandan rasyondaki yıkılabilir protein düzeyinin ham proteinin % 61’inden az olması önerilmektedir.

Proteinin kalitesi de önemli bir unsurdur ve bunu belirleyen en önemli amino asitlerden birisi de lisindir.

Enerji Gereksinimi

Süt ineklerinin sıcak dönemlerde artan solunum sayıları, terleme gibi fonksiyonlar için harcadıkları enerji miktarı onların yaşama payı enerji gereksinimlerini arttırmaktadır. Çevre sıcaklığının 20˚C’den 35˚C’ye çıkması ile birlikte süt ineklerinde yaşama payı enerji gereksiniminin %20 düzeylerinde arttığı bildirilmektedir.

Yaşama payında gereksinim duyulan bu ek enerjiye karşın diğer yandan düşen kuru madde tüketimi ile hayvanların enerji alımları olumsuz etkilenmektedir. Bir çalışmada, sıcak stresiyle hayvanlarda rumen hareketlerinin azaldığı ve rumende üretilen uçucu yağ asitleri miktarlarının düştüğü bildirilmektedir.

Bu bilgilerin ışığı altında gelinen nokta, karşılanamayan enerji gereksinimidir. Bu enerji açığı kapatmanın en kolay yollarından biri rasyondaki kaba / kesif yem oranı yukarıda açıklandığı gibi tekrar gözden geçirmektir. Yani, rasyondaki kesif yem oranı yükseltilerek enerji gereksinimi karşılanmasıdır. Diğer önerilen yol ise rasyonlara yağ eklenmesidir.

Advertisement



;

Vitamin ve Mineral Gereksinimi

Sıcak koşullarda süt sığırlarının verimlerini sürdürebilmeleri için bir takım vitamin ve minerallere olan gereksinimleri değişebilmektedir. Yapılan bir çalışmada, sıcak dönemlerde özellikle niasince rasyonun zenginleştirilmesi sonucu şunlar gözlemlenmiştir. Süt miktarı ve bileşimini etkilememesine rağmen hayvanın solunum sayısını ve vücut sıcaklığını düşürdüğü bildirilmiştir.

Sıcak stresi altındaki hayvanların diğer bir sorunu da, terleme ile vücut sıcaklıklarını sabit bir düzeyde tutmaya çalışırlar. Bu esnadaki en büyük sorun, vücutlarından attıkları mineral madde miktarlarında görülen artışlardır. Bu nedenle sıcak stresi altındaki hayvanların Na, K, Mg, Cl gibi mineral madde gereksinimleri de dikkate alınmalıdır.

Bununla birlikte azalan kuru madde tüketimi ve düşen kaba yem tüketimi, ruminasyonu azaltacaktır. Ruminasyon azalınca tükrük yolu ile rumene gelen HCO3 miktarında da düşmeler görülmektedir. Bu nedenle hazırlanan rasyonlarda sodyum bikarbonat gibi tampon etkili maddeler önem kazanır.

Rasyondaki anyon katyon dengesi ve dolaylı olarak kandaki asit baz dengesinin sağlanması sıcak dönemdeki verimleri olumlu yönde etkilemektedir. Uygun olarak hazırlanmış rasyonlarla beslenen hayvanların daha az strese girdiği ve verimlerin çevre sıcaklığından daha az etkilendiği bilinmektedir.

Advertisement

Öneri ve Tavsiyeler

  • Hayvanların kuru madde tüketimlerini sürekli izlemek, hayvanların verimliliklerini değerlendirmede en etkili yollardan biri gibi görünmektedir. Özellikle sıcak yaz aylarında kuru madde tüketimlerinde düşme gözleniyorsa rasyonlar gözden geçirilip yeniden düzenlenmelidir. Düşen kuru madde tüketimini teşvik etmek için iştah arttırıcı maddeler kullanılabilir.
  • Yemleme zamanları ise hayvanların rahat yem tüketebilecekleri serin saatlere alınabilir.
  • Hayvanlar için yaşamsal önemi olan su, temiz ve elverdiğince serin olmalı ve hayvanların her istediklerinde ulaşabilecekleri bir yerde sürekli bulundurulmalıdır.
  • Sodyum, potasyum, klor, magnezyum gibi mineral maddeler ile tampon etkili maddeler rasyonlara eklenmelidir.
  • Düşen rumen faaliyetlerini güçlendirmek için bu dönemde maya kullanılabilir.
  • Hayvanlardaki enerji açığını gidermek için by-pass etkili enerji kaynaklarından yararlanılabilir. Bu durum hem rumendeki sindirim dengesini bozmaz hem de gerekli olan enerjiyi karşılayabilir.

Kaynak: Dr. Hulusi AKÇAY – Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi



Büyükbaş Hayvancılık

Düve Yetiştiriciliği Programının Ana Hedefi:

Düve Yetiştiriciliği Programının Ana Hedefi

Düve Yetiştiriciliği Programının Ana Hedefi:

Düve yetiştiriciliği programının ana hedefi; düvenin uygun bir yaş ve canlı ağırlıkta buzağılaması ve ilk laktasyonu esnasında yüksek düzeyde; süt üretebilecek vücut büyüklüğü ve vücut kondisyonuna ulaşmasını sağlamaktır. Her şeyden önemlisi, bu hedefe ulaşmanın ekonomik bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.



Birçok yetiştiricinin temel hedefi, yaptığı işten maksimum kar sağlamaktır. Bazı yetiştiriciler bu hedefe ulaşma sürecinde; sadece süt üretimi üzerine odaklanmakta, diğer konuları amaç dışında tutmaktadırlar. Düve yetiştiriciliği de bu konuların başında gelmektedir.

İşletmelerin gelecekteki döl verimi ve süt üretim potansiyelini belirlemede önemli rol oynayacak düvelerin; büyüme ve gelişmesi yetiştiriciler tarafından önemsenmemekte; bakım ve beslemesi kolay çağ grubu olarak görülerek kaderlerine terk edilmektedir.

Oysa ki; ineğin ilk laktasyon döneminde süt verimi ve üreme konularında göstereceği performans; düve iken büyüme ve gelişmede sağladığı başarı ile doğru orantılıdır.

Advertisement

Türkiye şartlarında, üreticilerin işletme karlılıklarını koruyabilmeleri için besleme; üreme ve sürü sağlığı konularını kapsayan bir amaç doğrultusunda hedef tespiti ve planlama yapmalarına ihtiyaç vardır.



Türkiye’de yetiştiricilik konusunda yaşanılan en büyük problemlerden başında; düvelerin erken yaş ve düşük canlı ağırlıkta tohumlanarak gebe bırakılmaları gelmektedir. Bu uygulamaya maruz kalan düvelerin cüsse ve vücut kondisyonları; laktasyon dönemlerinde yüksek süt verimini sağlamaya yeterli olmamakta; ve ekonomik ömür süresi kısalarak, iki ve üçüncü laktasyonlarda elden çıkmalarına neden olmaktadır.

Bunun yanısıra, buzağı kayıpları artmakta; doğan buzağılar ise damızlık ve besi materyali olarak ekonomik bir şekilde değerlendirilememektedir.

Düve Yetiştiriciliği ve Tohumlama Yaşı

Türkiye koşulları için bir düve 16-17 aylık yaş, 370-380 kg canlı ağırlık; ve 127-128 cm vücut yüksekliğinde iken ikine tohumlanması gerekmektedir. Her ne kadar 16-17 aylık yaş vurgulanmakta ise de; bir düvenin ilkine tohumlanması konusunda canlı ağırlığı yaşından daha fazla önceliğe sahiptir.

Advertisement



Süt ve damızlık üretim amaçlı sürülerin devamlılığı; düvelerin sürü yenileme uygulaması kapsamında sürüye katılmaları ile mümkündür. Bu nedenle düvelerin doğumdan buzağılama dönemine kadar olan süreçteki yaşama güçlerini korumak; yetiştiricilik açısından oldukça kritik bir konudur. Bunu başarabilmek için ilk hedef doğan buzağılardaki kayıp oranını %5’in altında tutmaktır.

Buzağı kayıplarının azaltılması amacıyla; öncelikli olarak kurudaki ineklerin bakım ve beslemesine gösterilecek itina ile işe başlamak ve buzağının yaşama ilk başladığı ortamın hijyen ve çevre koşullarının düzeltilmesi; ve doğum sonrası buzağının bakım ve beslemesi ile işi perçinlemek gerekmektedir.

Büyüme ve Gelişmenin İzlenmesi

Sağılan bir sürü açısından başarının ölçüsü süt üretimi olurken; düve yetiştiriciliği için başarının ölçütü ise, büyüme ve gelişmesidir. İyi bir şekilde yetiştirilmiş bir düvenin gelecekte süt üretimi başta olmak üzere; üretkenlik konusunda sürü içerisinde iyi bir katılımcı olacağı unutulmamalıdır.

Son zamanlarda düveler üzerinde yapılan araştırmalar daha çok düvelerde büyüme ve gelişmenin hızı ile ilgilidir. Bu bağlamda, düvenin doğumundan buzağılamasına kadar olan dönemde itinalı bakım ve dengeli bir besleme ile elde edilecek hızlı büyüme sayesinde; düvenin sürüde üretken hale gelmesi için gereken süreyi oldukça azaltacaktır.

Güçlü bir besleme programı, etkin bir canlı ağırlık artışının anahtarıdır. Bu amaçla işletmelerde yedirilen kaba yemin besin madde içeriği bilinmelidir. Rasyonun dengeli bir konuma kavuşturulması ve yetiştirilen düvelerde; büyüme ve gelişmenin periyodik kontroller yapılmak suretiyle izlenmesi düve yetiştiriciliği programlarının başarısını arttırmaktadır.

Advertisement

Düvelerde büyüme ve gelişmenin periyodik olarak yapılacak vücut ölçümleri ile izlenmesi; düvenin buzağılama döneminde 580-600 kg canlı ağırlık, 137-138 cm vücut yüksekliği ve 3,5 vücut kondisyon puanı hedeflerine ulaşma konusundaki başarıyı arttıracaktır.

İlk Laktasyon

Düveler buzağılama sonrası ilk laktasyonlarına 550-560 kg canlı ağırlıkla başlamalıdırlar.Bu canlı ağırlık düzeyi ilk laktasyonda süt ve döl verimi konusunda işletme sahibine oldukça fazla kolaylıklar sağlayacaktır. Bu nedenle, düvelerin doğumlarından buzağılamasına kadar olan dönemde aylık ortalama 22-23 kg; günlük ortalama 815 gr canlı ağırlık artışı sağlaması gerekmektedir.

Bu dönem için ortalama günlük canlı ağırlık artışının 580-590 gr civarında gerçekleşmesi; düvenin 430-435 kg canlı ağırlıkla ilk laktasyonuna başlamasına yol açacaktır. Bu gelişme; ilk laktasyonda düşük süt ve döl verim performansı başta olmak üzere bir çok problemi beraberinde getirmektedir.



Türkiye’de damızlık düvenin yetiştiriciye maliyetinin bayağı yüksek olduğu bilinmektedir. Konunun ekonomik boyutunun ne kadar dikkat çekici olduğundan hiç kuşku yoktur. Bu nedenle düvenin büyüme ve gelişmesinin sütten kesimden buzağılamasına kadar olan süreçte; izlenmesi üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konudur.

Advertisement

Düve yetiştirme programında en kritik dönem, 3 aylık yaş ile 9-10 aylık yaş arasında olan dönemdir. Bu dönemde beslemede yapılacak hata; hayvanın gelecekteki üretkenliğini önemli ölçüde etkilemektedir. Çünkü, bu dönemde dişi dananın meme bezi gelişimi diğer vücut sistemlerine oranla 3,5 kat daha fazladır. Bu yaş döneminde yüksek enerjili rasyonlarla dişi danaların günlük canlı ağırlık artışının; uzun bir periyod için 770 gr’ın üzerine çıkması halinde gelecekte süt salgılamada rol oynayacak; meme alveol hücrelerinin bulunduğu dokunun gelişiminin gerilemesine, buna karşılık yağ dokusu oluşumu meydana gelecektir.

Maksimum 770 Gram Canlı Ağırlık

Bu yapıdaki bir meme dokusu gelecekte; ne kadar kaliteli besleme yapılırsa yapılsın, sığırın genetik yapısının sahip olduğu süt veriminin ortaya çıkmasını önemli ölçüde engelleyecektir. Bu nedenle bu dönemde günlük canlı ağırlık artışının 770 gr’ın üzerine çıkması engellenmelidir.

Yine bu dönemde, düşük enerjili rasyonlarla besleme halinde meme bezinin gelişimi gecikmekte; bu gelişimde gelecekteki üretimi aynı şekilde olumsuz etkilemektedir. Diğer taraftan; dişi dananın cinsel olgunluğa erişmesi 14 aylık yaşa kadar uzayabilmektedir.

Ancak, yukarıda bahsedildiği gibi 3 – 26 aylık yaş dönemi için hedeflenen 815 gr günlük ortalama; 22-23 kg aylık ortalama canlı ağırlık artışını tutturabilmek için; 9-10 aylık yaştan sonraki dönemlerde geçici periyodlar şeklinde uygulanacak güçlü besleme programları ile; hızlı canlı ağırlık artışları sağlamak yeterli olacaktır.



Advertisement

Yüksek Enerjili Rasyonlara Dikkat

Bir sığırda uzun süreli olarak yüksek enerjili rasyonlarla besleme halinde ilk olarak meme dokusu ve memeye kan sağlayan meme damarlarının iç çeperlerinin yağlanacağı, bunu üreme organlarının iç yüzeyinin izleyeceği unutulmamalıdır.

Sayılan bu nedenlerden dolayı, düvelerin 3-26 aylık yaş döneminde büyüme ve gelişmesinin periyodik kontrollerle (ölçüm ve tartım) tespit edilerek kağıt üzerine dökülmesi gerekmektedir. Bu nedenle, düvenin vücut ağırlığı, iskelet gelişimi, vücut kondisyon puanı ve vücut yüksekliği minimum ayda bir olmak üzere periyodik olarak izlenmesi yetiştirme programında başarıyı arttıracaktır.

Yetiştirici bazında hayvanın vücut kondisyonu ve iskelet gelişimi göz kararı 1-5 puan arasında puanlanmalıdır. Bu skala üzerinde 1 puan çok zayıf, 5 puan ise aşırı yağlı demektir.



Diğer taraftan bir mezro, ölçüm şeridi yardımı ile hayvanın sağrısının yerden yüksekliği (cm) ve ön kürekler arkasından göğüs çevresi ölçüsü (cm) tarih vermek suretiyle kaydedilmelidir.

Advertisement

Aylık ölçüm ve gözlem yapmak esas olmakla birlikte, imkansızlıklar halinde, düvelerin ilk ölçümleri 2,5-3 aylık yaşta, ikinci ölçümleri 5-6 aylık yaşta, üçüncü ölçümleri 9-12 aylık yaşta, dördüncü ölçümleri 14-16 aylık yaşta ve beşinci ölçümleri ise 18- 22 aylık yaşta yapılması yeterli olacaktır. Bununla birlikte her ölçüm sonrası not edilen istatistiğin mutlaka incelenmesi gerekmektedir. Eğer gerekli ise ilgili tedbirlerin zamanında alınması gerektiği unutulmamalıdır.

Düvelerin Barındırılması

Düve yetiştirme programlarında, dinlenme, yemleme ve sürü idare pratikleri açısından kontrol sağlayan yapısal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.

Sütten kesilen dişi sığırlar gruplar halinde yetiştirilmektedir. Gruptaki hayvan sayısını belirleyen en önemli kıstas, yemleme alanı ve barınak hacmidir.

2,5 aylık yaştaki dişi buzağılar her bir grupta 4-8 baş sığır olacak şekilde yapılmalıdır. Dişi sığır başına 30 cm yemlik boşluğu hesaplanmalıdır.



Advertisement

6-11 aylık yaşlar arasında, her bir grupta 10 ile 20 baş arasında sığır bulunmalıdır. Sığır başına 2,6 m2 yataklık, 3,7 m2 gezinti alanı ve 35 cm yemlik boşluğu hesaplanmalıdır. Bu dönemde, dişi danaların idare ve beslemesinde başarıyı arttırmak açısından dişi danalar arasındaki canlı ağırlık farkının maksimum 70-90 kg arasında olması gerekmektedir.

12-15 aylık yaşlar arasında, düvelerin gruplar halinde yetiştirilmesi özellikle kızgınlık tespitinin kolaylığı açısından büyük önem arz etmektedir. Bu dönemde yine idare ve besleme uygulamalarının kolaylığı açısından düvelerin canlı ağırlıkları arasındaki maksimum fark ortalama 130 kg civarında olmalıdır. Bu yaşlar arasında oluşturulacak gruplarda düve başına 3 m2 yataklık alanı, 4,2 m2 gezinti alanı ve 46 cm yemlik boşluğu düşünülmelidir.

16-26 aylık yaşlar arasında, düvelerin birçoğu gebe kalacağı için büyüme ve gelişmelerinde yavaşlamalar meydana gelecektir. Bu dönemde sık sık ölçüm ve gözlemler yapılarak, zamanında tedbirler alınmalıdır. Bu yaşlarda oluşturulan gruplarda düve başına 3,7 m2 yataklık alanı, 4,7 m2 gezinti alanı ve 46 cm yemlik boşluğu hesaplanmalıdır.

Unutulmamalı ki;

“Ölçmez isek yönetemeyiz !”



Advertisement
Devamını Oku

Büyükbaş Hayvancılık

Sığırlarda vitamin ve mineral eksikliğinin performans üzerine etkisi

Sığırlarda vitamin ve mineral eksikliğinin performans üzerine etkisi

Sığırlarda vitamin ve mineral eksikliğinin performans üzerine etkisi

Sığırlarda vitamin ve mineral eksikliğinin performans üzerine etkisi büyük öneme sahip. Ruminant hayvanlarda vitamin ve mineral desteği büyümeden gelişmeye; üremeden bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine kadar birçok yaşamsal fonksiyona katkı sağlıyor.



Tüm canlılar gibi hayvanlar da normal yaşam fonksiyonlarını sürdürebilmek için vitamin ve mineral desteğine ihtiyaç duymaktadır. Geviş getiren hayvan olarak bilinen ruminant hayvanlar için de vitaminler; büyüme, gelişme, üreme, kısacası tüm yaşamsal ve verime ait metabolik faaliyetlerin normal seyri için büyük önem taşıyor.

Vitaminleri gereksinim duydukları düzeyde almamaları hayvanların yaşamsal fonksiyonlarının yanı sıra performanslarında da gerilemelere neden oluyor. Hayvanlarda vitaminler kadar önem taşıyan minerallerin de üreme, tırnak kalitesi, bağışıklık sistemi, enzim yapısı, ozmotik basıncın dengelenmesi; steroit hormon sentezi, doku pigmentasyonu gibi birçok önemli metabolik faaliyetin işlevi için gerekli olduğu bilinmektedir.

İnsanlar gibi hayvanlar için de gerekli olan vitamin ve mineraller büyümeden gelişmeye; üremeden bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine kadar birçok noktada yaşam fonksiyonlarının işlevi için önem taşıyor. Hayvan vücudunda sentezlenemeyen ve organizmada meydana gelen tüm metabolik faaliyetler içinde; kendine has spesifik görevleri olan vitaminlerin bazı çeşitleri stresle baş etmede de etkin rol oynuyor.

Advertisement



Sığırlarda vitamin ve mineral eksikliği: Makro ve mikro mineraller

Vitaminler kadar öneme sahip, makro ve mikro olarak ikiye ayrılan minerallerin ise son derece dengeli bir şekilde; hayvanlara verilmesi gerekiyor. Bir başka deyişle, vitaminler ruminant hayvanlarda metabolizmayı destekliyor. Ruminant hayvanlar için de vitamin ve mineral desteğinin hayati önem taşımaktadır.

"<yoastmark

Sığırlarda vitamin ve mineral dengesi; büyüme, gelişme, üreme, kısacası tüm yaşamsal ve verime ait metabolik faaliyetlerin normal seyrinde kritik rol oynuyor. Vitaminleri gereksinim duydukları düzeyde almamaları hayvanların yaşamsal fonksiyonlarının yanı sıra performanslarında da gerilemelere neden oluyor.

Bazı vitaminler stresle baş etmede de etkili oluyor. Ruminant hayvanlarda B grubu vitaminler rumendeki mikroorganizmalar tarafından sentezlense de bu mikroorganizmaların da vitamine ihtiyaç duyduğu göz ardı edilmemelidir.

Herhangi bir kalorisi olmayan vitaminler bu nedenle bir enerji kaynağı da değil. Ancak bu vitaminler, yemlerle alınan besin maddelerinin metabolize edilmesine yardımcı olarak, metabolizmanın sorunsuz bir şekilde çalışmasına destek oluyor. İlave olarak vitaminler, diğer besin maddelerinin sindirilmesini, emilmesini ve metabolize edilmesini de mümkün kılıyor.

Advertisement



Büyüme, gebelik ve ateşli hastalık durumunda vitamin gereksinimi artmaktadır. Vitaminler yağda ve suda eriyenler olarak sınıflandırılmaktadırlar. Yani, yağda eriyen vitaminler hiçbir şekilde dışarı atılmadan vücutta depolanmaktadırlar. Yağda eriyen A, D, E ve K vitaminleri yağlarla beraber safra tuzları ile oluşturdukları miseller halinde emiliyor.

Gen düzenlenmesi, bağışıklık sistemi ve göz sağlığı için gerekli olan A vitamininin eksikliğinde üreme performansında düşme, mastitis ve bağışıklık sisteminde zayıflama oluşuyor.

D vitamini kalsiyum ve fosfor metabolizması için önem taşıyor. Yani, D vitamini eksikliğinde büyümede gerileme; iştah kaybı, kemik ve eklem problemleri ile üreme problemleri görülüyor.

Antioksidan etkisine sahip E vitamininin eksikliğinde de üreme problemleri ve bağışıklık sisteminde zayıflama meydana geliyor.

Advertisement

K vitamini kanın pıhtılaşmasında etkin rol oynamaktadır. Lakin, K vitamini eksikliği halinde kan pıhtılaşmasında gecikme yaşanıyor. Ruminant hayvanlarda büyüme, gebelik ve ateşli hastalık durumlarında ise vitamin gereksinimi artıyor.

Eksik vitamin alımı üremede yavaşlama ve enfeksiyona neden oluyor

Suda eriyen vitaminler olan Tiamin (B1), Riboflavin (B2), Piridoksin (B6), Niasin, Kolin, Folik asit, Biyotin, Pantotenik asit, Siyanokobalamin (B12) ve C vitaminleri yağda eriyenlerin aksine hiçbir zaman vücutta depolanmıyor ve idrarla dışarı atılıyor. Bu nedenle hayvanların bu vitaminleri günlük olarak almaları gerekiyor. Suda eriyen bu vitaminler arasında sadece B12 vitamini vücutta depolanmaktadır.



Biyotin karbonhidrat, protein ve yağ metabolizması için önemlidir. Lakin, eksikliğinde kıl ve tırnak yapılarında bozulmalar oluşuyor.

Yağ metabolizması ve yağların taşınması için gerekli olan kolinin eksikliğinde ise; büyümede yavaşlama ve üreme performansında gerileme yaşanıyor.

Advertisement

Folik asit, nükleik ve amino asit metabolizması için gerekiyor. Dolayısıyla, eksikliğinde üreme performansında düşüş meydana geliyor.

Enerji metabolizması için gerekli olan niasinin eksikliğinde; enerji metabolizmasında yavaşlama ve büyümede gerileme görülüyor.

Pantotenik asit, karbonhidrat ve yağ metabolizması için gereklidir. Bu yüzden, eksikliğinde enfeksiyon oluşarak parazitozlara karşı direnç azalıyor.

Riboflavin (B2), enerji metabolizması için önemlidir. Bu yüzden, eksikliğinde görme bozuklukları, büyümede yavaşlama, deri ve tırnak yapısında bozulma meydana geliyor.

Aminoasit metabolizması için önem taşıyan Piridoksin (B6) eksikliğinde kıl yapısında ve protein metabolizmasında bozulmalar görülebiliyor.

Advertisement

Vitamin B12, nükleik asit ve amino asit metabolizması için gerekiyor. Bununla birlikte, Vitamin B12 eksikliğinde ise sindirim sistemi mukozasında bozulmalar yaşanıyor.

Tiamin (B1), karbonhidrat ve protein metabolizması için ayrıca önem taşıyor.

Vitamin C ise antioksidan etkisi ile birlikte amino asit metabolizması için gerekiyor.

Mineraller bağışıklık sistemi ve birçok önemli metabolik faaliyetin işlevi için gerekli



Ruminant hayvanlarda vitaminler kadar önem taşıyan minerallerin üreme, tırnak kalitesi; bağışıklık sistemi, enzim yapısı, ozmotik basıncın dengelenmesi, steroit hormon sentezi; doku pigmentasyonu gibi birçok önemli metabolik faaliyetlerin işlevi için gereklidir.

Advertisement

Makro (Ca, P, Mg, Na, K) ve mikro (Fe, Zn, Mn, Cu, Se, I, Co Cr) olarak ikiye ayrılan minerallerin; aynen vitaminler gibi son derece dengeli bir şekilde hayvanlara verilmesi gerekiyor.

Makro mineraller; kas, organ, kan hücreleri ve yumuşak doku oluşumunda görev alır; bununla birlikte, mikro mineraller ve Cl vücutta ozmotik basıncı ayarlar. Makro mineraller ayrıca yumuşak dokularda elektrolit olarak da bulunurlar. Bağışıklık sistemini destekleyen mineraller birbirlerine karşı da etki gösterir. Örnek olarak, Kalsiyum ve P, kemik ve iskelet oluşumunda birlikte etki gösterirken; Fe Cu ve Co hemoglobin sentezinde birlikte etki gösteren minerallerdir.



Devamını Oku

Büyükbaş Hayvancılık

Sürdürülebilir hayvancılık için yem üretmeliyiz!

Sürdürülebilir hayvancılık için yem üretmeliyiz!

Sürdürülebilir hayvancılık için yem üretmeliyiz!

Sürdürülebilir hayvancılık için; yemler ilk dikkat edilmesi gereken konulardan biridir. Yem olmazsa süt olmaz. (Total Mix Ration) yarısını kaba yemler oluşturmaktadır.  Diğer yarısını da kesif yemler oluşturmaktadır. 20 kg ve üstü süt verimi için bir ineğin günde ortalama 7 kg yem tüketmesi gerekir.


Peki, çiftçinin satın aldığı 1 çuval yemin fiyatı nasıl düşer? Süt sanayicisi süt yemini hazırlamak için hammaddeyi nasıl ucuza tedarik eder? Tabii ki üretim yaparak, üreterek! Rasyonun yarısı olan kesif yemin içeriğinde bulunan hammaddelerin üretimi ülke genelinde arttırılarak.

Sürdürülebilir hayvancılık için; öncelikle yağlı tohum bitkileri üretim alanlarını genişletmelidir. Teşviklerle çiftçimizin bu ürünleri üretmelerini sağlamalıyız. Yağlı tohum bitkileri, kesif süt yemlerinin üretiminde oldukça önemlidir. İthal ettiğimiz için bu kaynaklar bize pahalıya mal olmaktadır. Bu sebeple soya, kanola, ayçiçeği, pamuk, susam gibi yağlı bitkilerin üretimini arttırmalıyız.

Örneğin, soya fasulyesinden elde edilen soya yağı, tam yağlı soya rasyona giren bir hammaddedir; ve ülkemizde Adana ve Mersin illerimizde ihtiyacı karşılamayacak miktarda üretilmektedir. Bunun sonucunda da yüzde 95 oranında ithal edilmektedir. Soya ekim alanları genişletilmelidir. Çiftçiyi bu ürünü ekmeye teşvik etmek için verilen destek arttırılmalıdır.

Kanola yağ bitkisi ülkemizde sadece Tekirdağ bölgesinde ekilmektedir. Ancak yapılan üretim ülkenin ihtiyacından çok daha alt seviyelerde kaldığı için; yüzde 95 oranında yurt dışından ithal edilmektedir. Kanola tarımı ülkemizde daha geniş alana yayılmalıdır. Kanola için verilen destek arttırılarak çiftçinin bu ürünü ekmesi teşvik edilmelidir.

Pamuk bitkisinin çekirdeği olan çiğit, çiftlik TMR’ına katılarak sütün yağ oranını arttırmaktadır. Ayçiçeği tohum küspesi (ATK) yine rasyonda kullanılan önemli bir protein kaynağıdır. Bu şekilde süt işletmesi hammaddeyi dışarıdan ithal etmek yerine; kendi çiftçisinden satın alarak maliyetini düşürür, bu da bir torba yemin fiyatına düşüş olarak yansır.

Advertisement



Sürdürülebilir hayvancılık için kaba yem üretimi arttırılmalıdır

Süt inekçiliğinde beslemede kullanılan en önemli protein kaynağı olan yonca, korunga; fiğ, silajlık mısır gibi yem bitkilerinin de üretimi yem maliyetlerini azaltmak için arttırılmalıdır.

Ülkemizde geniş tarım topraklarının, mera alanlarının ve hayvancılığın yoğun olarak Doğu Anadolu Bölgesinde olduğu bilinmektedir. Peki, Doğu Anadolu Bölgesinde toprak ve mera alanlarının durumu nedir? Hayvanlara ucuz yem sağlayabilmek için; kaba yem üretimimizi arttırmak zorundayız. Oysa ki biz toprağımızı ve meralarımızı kaderine terk etmiş durumdayız.

Öncelikle toprağı korumak gerekir ki; Türkiye her yıl toprak erozyonu sebebiyle 750 milyon ton toprak kaybetmektedir (TEMA). Erozyon sonucu kaybedilen toprak; tarımsal üretimin sürdürülebilirliği için gerekli olan organik maddece zengin olan verimli üst topraktır. Bu nedenle erozyonla kapsamlı bir şekilde mücadele edilmelidir.

Sürdürülebilir hayvancılık için ülkemizde geniş toprak ve meralarının bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesinde; kapsamlı ve doğru işleyen toprak ve bitki analiz laboratuvarları kurulmalıdır. Böylece birim alandan daha fazla bitkisel üretim gerçekleştirmek için; kullanılan gübrenin daha doğru ve yeterli oranda atılması söz konusu olur.

Advertisement

Sürdürülebilir hayvancılık için meralarımızın durumu nasıl?

Hayvanların erken otlatılması, otlatma kapasitesine dikkat edilmemesi ve mera tecavüzlerinin uzun yıllardan beri sıkça yapılıyor olması; meralarımızın verimliliğini çok düşürmüştür. Ayrıca süt verimi hayvan başına 3-4 kiloyu geçmeyen çok sayıda yerli ırk hayvanın meralarımızda oluşturduğu yoğun baskı da meralara zarar vermektedir. Az sayıda yüksek verimli hayvan ile hayvancılık yapmak meraları uzun vadede iyi bir şekilde kullanmamıza da olanak sağlayacaktır.

Bu bağlamda çiftçilerin iyi eğitilmeleri, mera tecavüzlerinin kısa sürede önüne geçilmesi ve düzeltilmesi, meralarımızın ıslah edilmesi gerekmektedir. Büyükbaş hayvanlarımız için en iyi kaba yem kaynağı olan meralarımızın en etkili şekilde korunması ve ıslah edilmesi şarttır. Yem bitkileri ekimine önem verilip, çiftçi desteklenerek kaba yem üretimi arttırılmalıdır. Böylece hem toprağın kalitesini arttırmış hem de hayvanlarımız için değerli protein kaynakları üretmiş oluruz.



Sürdürülebilir hayvancılık için düşük maliyetle üretim yapmak gerekir. Bunun için iyi genotipte hayvanlar kullanmamız gerekmektedir. Bu bağlamda ülkemizin batı bölgelerine baktığımızda uzun yıllar boyunca yapılan ıslah çalışmaları sonucunda süt verimi yüksek melez hayvanlar geliştirilmiştir. Bu sayede daha verimli ve kazançlı hayvancılık yapılmaktadır. Diğer taraftan ülkemizin Doğu Anadolu Bölgesine baktığımızda halen yerli ırklar ile hayvancılık yapılmaktadır. Bu da verimi düşük yetiştiricilik yapmak demektir.

Bununla birlikte, bu bölgelerde düzenli bir ıslah çalışması yapılmaya acilen başlanmalıdır. Melez, verimi yüksek, bölgenin iklim şartlarına uyum sağlayan tipler geliştirilmelidir. Çiftçiler bu yönde bilinçlendirilmelidir. Ayrıca, çiftciler yoğun bir eğitime tabi tutulmalıdır. Aynı zamanda çiftçinin de entansif hayvancılık yapması için isteği olmalıdır.

Daha önce yapılan ıslah çalışmalarına baktığımızda (Örn. Romanov & Morkaraman) halk eliyle ıslah sürecinde sorunlar çıktığını, ıslah edilmiş türleri çiftçinin bilinçsizce sattığını ve kesime gönderdiğini biliyoruz. Bu nedenle önce yetiştirici eğitilmelidir. Yetiştirici havyancılığı sadece günübirlik kazançlı bir ticaret olarak görmemeli.

Advertisement

Sonuç olarak, süt üretiminin istenen düzeyde gerçekleşmesi halinde Doğu Anadolu Bölgesine süt fabrikaları ve süt toplama merkezleri kurulmalıdır.

Yemi ucuza tedarik etmek zorundayız.

Ayrıca, yem sanayicisinin hammaddeyi ucuza alması gereklidir. Bununla birlikte üreticinin de yemi ucuza alması gereklidir. Bunun için önce toprak ve meralarımızı koruyup bilinçli ve doğru bitkisel üretim yapmak zorundayız. Bulunduğu bölgenin iklimine uyum sağlamış kültür hayvanları geliştirmeliyiz. Yerli genotip hayvanlarımızı ıslah ederek yemden yararlanma seviyelerini ve verimlerini artırmalıyız.



Tarım ve hayvancılıktaki sorunların bugün oluşmadığı ortada. Ancak -ne yapılması gerektiği bilinmesine rağmen- sorunların çözümüne dönük bir tarım politikasının uygulanamadığı da bilinen bir gerçektir. Bu nedenle öncelikle uzun vadeli, planlı ve üretime dönük politikaların oluşturulması gerekmektedir. Bunun için de başlangıç noktası yem bitkileri üretimini artırmak ve meraları ıslah etmek olmalıdır.

Kaynak: https://sutdunyasi.com/

Advertisement
Devamını Oku
Advertisement

HAFTANIN ŞARKISI

Advertisement

Trendler