Connect with us

Büyükbaş Hayvancılık

Kaliteli Süt Üretimi için Bilinmesi Gerekenler

somatik hücre sayısı

Sütteki Somatik Hücre Sayısı nedir ?

Son yıllarda, sütün içeriğindeki bakteri sayısı ve bununla bağlantılı olarak ortaya çıkan somatik hücre sayısı artmaktadır. Bu artış, sütün miktarında yarattığı düşüşle işletme ekonomisine büyük zarar vermektedir. Ayrıca, sütün kalitesinde meydana getirdiği gerileme ile de süt sanayicisinin peynir üretimine büyük darbeler vurmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, somatik hücre, sütün kalitesini belirlemede önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.

Diğer taraftan çiğ süt içeriğinde saptanan somatik hücre sayısı, hayvanın meme sağlığının göstergesidir. Bu özelliği ile de yetiştiricinin, kaliteyi arttırmak açısından güvenilir bir kıstas ve sanayicinin de dostu konumundadır.



İnek, vücudunu enfeksiyonlara karşı koruyabilecek mükemmel bir bağışıklık sistemine sahiptir. Beyaz kan hücreleri

  • vücudun herhangi bir bölgesinde meydana gelecek bakteri oluşumunu engellemek
  • oluşan bakterilere karşı savunma mekanizması oluşturmak
  • zarar gören dokuyu tamir etmek amacıyla kullanılmaktadır.

Buna ek olarak, sütün salgılandığı meme dokusunda, ortaya çıkan fizyolojik değişim ve gelişimin sonucunda çeşitli hücre döküntüleri gözlenmektedir. Bunlar, süt salgılayan ölü alveol hücreleri ve dokunun yenilemesinden dolayı dökülen epitel hücreleridir. Bu hücrelerde somatik hücre kapsamında yer almaktadırlar.

Özellikle memede meydana gelecek klinik veya subklinik mastitis vakıalarında, bahsedilen hücrelerin çiğ süt içeriğindeki sayılarının arttığı gözlenmektedir. Bu açıdan bakıldığında somatik hücre sayısı ile mastitis arasında yüksek bir ilişki mevcuttur.

Advertisement

Mastitis ile Mücadelede Somatik Hücre Sayısı

Gerek bireysel olarak ineklerden, gerekse işletmenin süt toplama tankından ayda bir numune alınması gerekmektedir. Alınan numunelerde somatik hücre sayımı yapmak, işletmede yetiştirilen ineklerin meme sağlığı ve gizli mastitis mücadelesi konusunda önemli bir gösterge olmaktadır. Çiğ sütün mililitresinde 200 bin adet ve altında olması halinde süt veriminde bir kayıp olmamaktadır.

Somatik hücre sayısı nın 200 bin adet altında olan bu tür çiğ sütler kaliteli süt olarak tanımlanmaktadır. Çiğ sütün mililitresinde somatik hücre sayısı nın 400 bin civarında olması, inek başına günlük süt üretiminde 1,2 litre kayıp olmaktadır. Bu sayının 500 bin adet civarına yükselmesi halinde, günlük süt kaybı 3,3 litre olmaktadır. Bu sayının 1 milyon 500 bin civarına çıkması halinde ise, inek başına günlük süt üretimi 14,6 litre azalmaktadır.



Yetiştirici, her türlü işletme koşulu uygun olmasına rağmen, süt miktarı ve içeriğinde zaman zaman meydana gelen ani düşüşler karşısında paniklemektedir. Yetiştirici, genellikle bu olumsuz gelişmeyi daha çok kesif yemin kalite ve miktarına mal etmektedir. Aslında problemin çiğ süt içeriğindeki somatik hücre sayısının artışından kaynaklanabileceğini tahmin edememektedir.

Avrupa Birliği ülkelerinde, üretilen çiğ sütün içeriğindeki somatik hücre sayısı azami 400 bin adet / mililitre olması şart koşulmaktadır. Çiğ sütteki somatik hücre sayısı nın düşük tutulabilmesi açısından bilinmesi gereken konuları şu şekilde özetlemek mümkündür.

1)Genetik Boyut

Çiğ sütteki somatik hücre sayısı kalıtım derecesi %10 olarak tahmin edilmiştir. Bunun anlamı, çiğ sütteki somatik hücre sayısı bakımından inekler arasında gözlenen farklılık, %90 oranında çevre koşulları tarafından belirlenmektedir.

Advertisement

Diğer taraftan, sütteki hücre sayısı ile mastitis enfeksiyonu arasında genetik korrelasyon 0.70 olarak tahmin edilmiştir. Süt verimi ile olan genetik korrelasyonu ise, 0.30 olarak tahmin edilmiştir. Bunun anlamı, sütün miktar ve içeriğinde meydana gelen önemli değişmelerin kısacası, mastitisin en güvenilir göstergesi sütteki somatik hücre sayısı dır.

Yine yapılan diğer bir araştırmada, ilk beş laktasyon ait veriler üzerinde çalışılmıştır. Bu çalışmada sütteki somatik hücre sayısının sonraki laktasyonlarda tekrarlanma derecesi 0.35 olarak tahmin edilmiştir.



Hayvan ıslahı, kalıtım derecesi düşük olan verim özellikleri açısından olumlu bir ilerleme sağlamak için yapılır. Dolayısıyla, en etkili yöntem, pedigriye yani ebeveynlerine ait sonuçlara göre seleksiyon yapmaktır.

Sonuç olarak, mastitise karşı direnç olarak adlandırılan özellik açısından, ebeveyn değerlerini de dikkate almak gerekir. Yani seleksiyon programının düşük somatik hücre sayısı na sahip çiğ süt üreten inekler lehine yapılması gerekmektedir. Bu tür seleksiyon sürüde zamanla iyileşmenin gerçekleşmesini, dolayısıyla de üretilen sütün kalitesinin yükselmesini sağlayacaktır.

Advertisement

2) Bilinçli Sürü Yönetimi

Bir inek günlük yaşamının 2 ile 4 saatini sağımda, geriye kalan süreyi ise barınak içinde veya gezinti alanında geçirmektedir. Düşük somatik hücreli çiğ süt üretmek bakımından, sürüye sağım hane ve gezinti alanlarında sağlanan çevre koşullarının eşit kalitede olması sağlanmalıdır.

Bu açıdan gerekli hijyen tedbirlerinin yanı sıra, ineklerin işletme sınırları içerisinde de fiziksel yaralanmalara karşı koruyucu tedbirler alınması gerekmektedir. Asıl amaç ineklere konforlu bir çevrenin temin edilmesidir. Özellikle meme ile direk temas eden ahır durakları ve gezinti alanlarının kuru olması gerekmektedir. Ayrıca, havadar ve iyi bir drenaj sistemine sahip olması gerekmektedir. Bunun yanında,  bu alanlar sert ve sivri ekipman veya oluşumlar içermemelidir.

Türkiye’de yetiştiricilerin çoğu, sağım öncesinde memelerin temizliği konusunu kabul etmektedir. Ancak sütteki somatik hücre sayısı nın artmasında etkili olan noktalara dikkat etmemektedirler. Yani, meme başlarının ıslak veya sulanmış kir ile sağılmaması konusunda gereken hassasiyeti göstermemektedirler. Bu tip meme başları ile sağım yapılması halinde, bakteri bulunan su damlalarının meme başlarından aşağı doğru sızmaktadır.

Bununla bağlantılı olarak bakterilerin meme başlarının ucunda yoğunlaşması ve meme çeyreklerine geçişi daha kolay olmaktadır. Sprey yöntemi ile yıkamanın da aynı sonuçları doğurabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenlerden dolayı, meme başlarının sağım öncesi yeterli miktarda su ile yıkanması gerekmektedir. Ayrıcai bir kez kullanımlık kağıt havlu ile kurulanmasına itina gösterilmelidir.



Advertisement

Fizyolojik Değişim

İnekler, sağım esnasında şiddetli bir fizyolojik değişime maruz kalmaktadırlar. Sağım işlemi, ineklerin psikolojileri üzerine etki bakımından en önemli işletme zamanıdır. Bir saat içerisinde sağılan inek sayısı, işletmenin başarısı açısından önemli bir faktördür. Ancak bu durum ineğin sağlığı açısından oldukça dikkat edilmesini gerektirir.

Düşük somatik hücreli süt elde etmek açısından bakıldığında, sütün memeden salgılanması ile birlikte, tekniğine uygun bir şekilde tamamen sağılması gerekmektedir. Bu açıdan, memenin sağım öncesinde temizlenip kurulandıktan sonra 30 saniye kadar elle masaj yapılmalıdır.

Bu durum süt salgısının uyarılmasını sağlar. Bunu takip eden 1 dakika içerisinde sağım başlıklarının tekniğine uygun bir şekilde meme başlarına takılmalıdır. Diğer taraftan memeleri çok kirli olan ineklerin temizlik işlemi için daha fazla itina gösterilmesi esastır.

Sağım sonrası, en az sağım öncesi kadar büyük önem taşımaktadır. İneklerin çoğu sağım esnasında yaşadıkları fizyolojik ve psikolojik etkileşim nedeniyle, sağımdan hemen sonra yere yatma eğilimi göstermektedirler.

Bu durum, bakterilerin meme bölmelerine geçişi için uygun bir ortam yaratmaktadır. Bu nedenle sağımı biten ve memeleri dezenfekte edilen ineklerin yaklaşık 10 dakika kadar ayakta durmaları sağlanmalıdır. Bu uygulama, ineğin meme başlarında yer alan ve bakteri girişini engelleyen kasların kapanması için yeterli süreyi temin edecektir.

Advertisement



Sağım sonrası daldırma yöntemi ile dezenfeksiyon yapan işletmelerin özellikle soğuk havalarda dikkatli olması gerekmektedir. Soğuk hava ile aniden karşılaşan hayvanlarda meme sıkıntıları olabilir. Soğuk havalarda, daldırma yöntemi ile ıslanmış ve sıcak olan meme dokusunda kan akış hızının artmasına bağlı problemler ortaya çıkabilmektedir.

Aylık Kontroller

İşletmelerde yapılacak kontrollerde somatik hücresi sayısı 400 bin adet/ml ve üzerinde olan inekler sürüden ayrı bir yere alınması gerekmektedir. Ayrıca, bu hayvanlardan alınan sütlerinin başka bir yerde toplanmasını sağlamak gerekmektedir. Bu durumdaki ineklerden somatik hücre sayısı altı ay boyunca 400 bin adetin üzerinde olan ineklere şu işlem uygulanmalıdır. Bu inekler ya tedavi amaçlı olarak kuruya çıkarılmalı veya sürüden ayıklanmalıdırlar.

Sağım makinesi, ineğin süt veren meme dokusu ile en fazla temas eden ekipman olması nedeniyle işletmelerde büyük önem arz etmektedir. Bu açıdan sağım sistemlerinin yılda iki kez veya 1000 saatlik çalışma sonunda kontrol ve bakımlarının yapılması zorunludur. Arızalı makine ile sağım yapmak, meme dokusunun zarar görmesine dolayısı ile sütte somatik hücre sayısı nın artmasına yol açacaktır.

3) Diğer Faktörler

Sütteki somatik hücre sayısı, laktasyon sayısı ve laktasyon safhasına bağlı olarak değişmektedir. Birinci laktasyondaki sağlıklı bir ineğin sütündeki somatik hücre sayısı 200 bin adet/ml civarında olur. Bu değer beşinci ve sonraki laktasyonlardaki ineklerde 800 bin adet / ml civarına çıkmaktadır.

Advertisement



Geç gebelik ve laktasyonu izleyen ilk iki hafta boyunca sütteki somatik hücre sayısı oldukça yüksek düzeydedir. Bu durum, ineğin bağışıklık sisteminin kritik bir dönem olan buzağılama devresinde görülür. Bu durum, buzağısına süt sağlayacak olan meme dokusunu hastalıklara karşı korumak amacıyla dokuyu lökosit (beyaz kan hücresi) bakımından zenginleştirmesinden kaynaklanmaktadır. Bu seyir, doğumu izleyen ikinci hafta sonundan itibaren normale dönmektedir.
Sıcaklık stresi de sütteki somatik hücre sayısı nın artmasına neden olan faktörlerdendir. Yüksek sıcaklık ve yüksek nem karşısında sıcaklık stresine maruz kalan ineğin bağışıklık sistemi zayıflamakta, hastalık etkenlerine karşı hassasiyeti artmaktadır.

Bu açıdan bakıldığında sıcak yaz aylarında çiğ sütte gözlenen somatik hücre sayısı kış aylarına oranla daha fazladır. Ülkemizde Akdeniz ve Güney Doğu bölgelerindeki yetiştiricilerin yaz aylarında oluşabilecek sıcaklık stresine karşı gerekli tedbirleri zamanında alması büyük önem taşımaktadır.

İneğin kızgın olması da somatik hücre sayısı nda bir miktar artışa neden olmaktadır. Ancak bu artış hastalık etkeni olmaması halinde geçici olup, bir süre sonra normale dönmektedir.
Bahsedilen nedenlerden dolayı, ayda bir işletmelerin süt toplama tanklarından ve bireysel olarak ineklerden alınacak süt numunelerinde hücresel sayımı yapılmalıdır. Somatik hücre sayımı kaliteli süt üretimi ve ineğin verim performansı açısından esas olduğu unutulmamalıdır.


Advertisement

Büyükbaş Hayvancılık

Düve Yetiştiriciliği Programının Ana Hedefi:

Düve Yetiştiriciliği Programının Ana Hedefi

Düve Yetiştiriciliği Programının Ana Hedefi:

Düve yetiştiriciliği programının ana hedefi; düvenin uygun bir yaş ve canlı ağırlıkta buzağılaması ve ilk laktasyonu esnasında yüksek düzeyde; süt üretebilecek vücut büyüklüğü ve vücut kondisyonuna ulaşmasını sağlamaktır. Her şeyden önemlisi, bu hedefe ulaşmanın ekonomik bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.



Birçok yetiştiricinin temel hedefi, yaptığı işten maksimum kar sağlamaktır. Bazı yetiştiriciler bu hedefe ulaşma sürecinde; sadece süt üretimi üzerine odaklanmakta, diğer konuları amaç dışında tutmaktadırlar. Düve yetiştiriciliği de bu konuların başında gelmektedir.

İşletmelerin gelecekteki döl verimi ve süt üretim potansiyelini belirlemede önemli rol oynayacak düvelerin; büyüme ve gelişmesi yetiştiriciler tarafından önemsenmemekte; bakım ve beslemesi kolay çağ grubu olarak görülerek kaderlerine terk edilmektedir.

Oysa ki; ineğin ilk laktasyon döneminde süt verimi ve üreme konularında göstereceği performans; düve iken büyüme ve gelişmede sağladığı başarı ile doğru orantılıdır.

Advertisement

Türkiye şartlarında, üreticilerin işletme karlılıklarını koruyabilmeleri için besleme; üreme ve sürü sağlığı konularını kapsayan bir amaç doğrultusunda hedef tespiti ve planlama yapmalarına ihtiyaç vardır.



Türkiye’de yetiştiricilik konusunda yaşanılan en büyük problemlerden başında; düvelerin erken yaş ve düşük canlı ağırlıkta tohumlanarak gebe bırakılmaları gelmektedir. Bu uygulamaya maruz kalan düvelerin cüsse ve vücut kondisyonları; laktasyon dönemlerinde yüksek süt verimini sağlamaya yeterli olmamakta; ve ekonomik ömür süresi kısalarak, iki ve üçüncü laktasyonlarda elden çıkmalarına neden olmaktadır.

Bunun yanısıra, buzağı kayıpları artmakta; doğan buzağılar ise damızlık ve besi materyali olarak ekonomik bir şekilde değerlendirilememektedir.

Düve Yetiştiriciliği ve Tohumlama Yaşı

Türkiye koşulları için bir düve 16-17 aylık yaş, 370-380 kg canlı ağırlık; ve 127-128 cm vücut yüksekliğinde iken ikine tohumlanması gerekmektedir. Her ne kadar 16-17 aylık yaş vurgulanmakta ise de; bir düvenin ilkine tohumlanması konusunda canlı ağırlığı yaşından daha fazla önceliğe sahiptir.

Advertisement



Süt ve damızlık üretim amaçlı sürülerin devamlılığı; düvelerin sürü yenileme uygulaması kapsamında sürüye katılmaları ile mümkündür. Bu nedenle düvelerin doğumdan buzağılama dönemine kadar olan süreçteki yaşama güçlerini korumak; yetiştiricilik açısından oldukça kritik bir konudur. Bunu başarabilmek için ilk hedef doğan buzağılardaki kayıp oranını %5’in altında tutmaktır.

Buzağı kayıplarının azaltılması amacıyla; öncelikli olarak kurudaki ineklerin bakım ve beslemesine gösterilecek itina ile işe başlamak ve buzağının yaşama ilk başladığı ortamın hijyen ve çevre koşullarının düzeltilmesi; ve doğum sonrası buzağının bakım ve beslemesi ile işi perçinlemek gerekmektedir.

Büyüme ve Gelişmenin İzlenmesi

Sağılan bir sürü açısından başarının ölçüsü süt üretimi olurken; düve yetiştiriciliği için başarının ölçütü ise, büyüme ve gelişmesidir. İyi bir şekilde yetiştirilmiş bir düvenin gelecekte süt üretimi başta olmak üzere; üretkenlik konusunda sürü içerisinde iyi bir katılımcı olacağı unutulmamalıdır.

Son zamanlarda düveler üzerinde yapılan araştırmalar daha çok düvelerde büyüme ve gelişmenin hızı ile ilgilidir. Bu bağlamda, düvenin doğumundan buzağılamasına kadar olan dönemde itinalı bakım ve dengeli bir besleme ile elde edilecek hızlı büyüme sayesinde; düvenin sürüde üretken hale gelmesi için gereken süreyi oldukça azaltacaktır.

Güçlü bir besleme programı, etkin bir canlı ağırlık artışının anahtarıdır. Bu amaçla işletmelerde yedirilen kaba yemin besin madde içeriği bilinmelidir. Rasyonun dengeli bir konuma kavuşturulması ve yetiştirilen düvelerde; büyüme ve gelişmenin periyodik kontroller yapılmak suretiyle izlenmesi düve yetiştiriciliği programlarının başarısını arttırmaktadır.

Advertisement

Düvelerde büyüme ve gelişmenin periyodik olarak yapılacak vücut ölçümleri ile izlenmesi; düvenin buzağılama döneminde 580-600 kg canlı ağırlık, 137-138 cm vücut yüksekliği ve 3,5 vücut kondisyon puanı hedeflerine ulaşma konusundaki başarıyı arttıracaktır.

İlk Laktasyon

Düveler buzağılama sonrası ilk laktasyonlarına 550-560 kg canlı ağırlıkla başlamalıdırlar.Bu canlı ağırlık düzeyi ilk laktasyonda süt ve döl verimi konusunda işletme sahibine oldukça fazla kolaylıklar sağlayacaktır. Bu nedenle, düvelerin doğumlarından buzağılamasına kadar olan dönemde aylık ortalama 22-23 kg; günlük ortalama 815 gr canlı ağırlık artışı sağlaması gerekmektedir.

Bu dönem için ortalama günlük canlı ağırlık artışının 580-590 gr civarında gerçekleşmesi; düvenin 430-435 kg canlı ağırlıkla ilk laktasyonuna başlamasına yol açacaktır. Bu gelişme; ilk laktasyonda düşük süt ve döl verim performansı başta olmak üzere bir çok problemi beraberinde getirmektedir.



Türkiye’de damızlık düvenin yetiştiriciye maliyetinin bayağı yüksek olduğu bilinmektedir. Konunun ekonomik boyutunun ne kadar dikkat çekici olduğundan hiç kuşku yoktur. Bu nedenle düvenin büyüme ve gelişmesinin sütten kesimden buzağılamasına kadar olan süreçte; izlenmesi üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konudur.

Advertisement

Düve yetiştirme programında en kritik dönem, 3 aylık yaş ile 9-10 aylık yaş arasında olan dönemdir. Bu dönemde beslemede yapılacak hata; hayvanın gelecekteki üretkenliğini önemli ölçüde etkilemektedir. Çünkü, bu dönemde dişi dananın meme bezi gelişimi diğer vücut sistemlerine oranla 3,5 kat daha fazladır. Bu yaş döneminde yüksek enerjili rasyonlarla dişi danaların günlük canlı ağırlık artışının; uzun bir periyod için 770 gr’ın üzerine çıkması halinde gelecekte süt salgılamada rol oynayacak; meme alveol hücrelerinin bulunduğu dokunun gelişiminin gerilemesine, buna karşılık yağ dokusu oluşumu meydana gelecektir.

Maksimum 770 Gram Canlı Ağırlık

Bu yapıdaki bir meme dokusu gelecekte; ne kadar kaliteli besleme yapılırsa yapılsın, sığırın genetik yapısının sahip olduğu süt veriminin ortaya çıkmasını önemli ölçüde engelleyecektir. Bu nedenle bu dönemde günlük canlı ağırlık artışının 770 gr’ın üzerine çıkması engellenmelidir.

Yine bu dönemde, düşük enerjili rasyonlarla besleme halinde meme bezinin gelişimi gecikmekte; bu gelişimde gelecekteki üretimi aynı şekilde olumsuz etkilemektedir. Diğer taraftan; dişi dananın cinsel olgunluğa erişmesi 14 aylık yaşa kadar uzayabilmektedir.

Ancak, yukarıda bahsedildiği gibi 3 – 26 aylık yaş dönemi için hedeflenen 815 gr günlük ortalama; 22-23 kg aylık ortalama canlı ağırlık artışını tutturabilmek için; 9-10 aylık yaştan sonraki dönemlerde geçici periyodlar şeklinde uygulanacak güçlü besleme programları ile; hızlı canlı ağırlık artışları sağlamak yeterli olacaktır.



Advertisement

Yüksek Enerjili Rasyonlara Dikkat

Bir sığırda uzun süreli olarak yüksek enerjili rasyonlarla besleme halinde ilk olarak meme dokusu ve memeye kan sağlayan meme damarlarının iç çeperlerinin yağlanacağı, bunu üreme organlarının iç yüzeyinin izleyeceği unutulmamalıdır.

Sayılan bu nedenlerden dolayı, düvelerin 3-26 aylık yaş döneminde büyüme ve gelişmesinin periyodik kontrollerle (ölçüm ve tartım) tespit edilerek kağıt üzerine dökülmesi gerekmektedir. Bu nedenle, düvenin vücut ağırlığı, iskelet gelişimi, vücut kondisyon puanı ve vücut yüksekliği minimum ayda bir olmak üzere periyodik olarak izlenmesi yetiştirme programında başarıyı arttıracaktır.

Yetiştirici bazında hayvanın vücut kondisyonu ve iskelet gelişimi göz kararı 1-5 puan arasında puanlanmalıdır. Bu skala üzerinde 1 puan çok zayıf, 5 puan ise aşırı yağlı demektir.



Diğer taraftan bir mezro, ölçüm şeridi yardımı ile hayvanın sağrısının yerden yüksekliği (cm) ve ön kürekler arkasından göğüs çevresi ölçüsü (cm) tarih vermek suretiyle kaydedilmelidir.

Advertisement

Aylık ölçüm ve gözlem yapmak esas olmakla birlikte, imkansızlıklar halinde, düvelerin ilk ölçümleri 2,5-3 aylık yaşta, ikinci ölçümleri 5-6 aylık yaşta, üçüncü ölçümleri 9-12 aylık yaşta, dördüncü ölçümleri 14-16 aylık yaşta ve beşinci ölçümleri ise 18- 22 aylık yaşta yapılması yeterli olacaktır. Bununla birlikte her ölçüm sonrası not edilen istatistiğin mutlaka incelenmesi gerekmektedir. Eğer gerekli ise ilgili tedbirlerin zamanında alınması gerektiği unutulmamalıdır.

Düvelerin Barındırılması

Düve yetiştirme programlarında, dinlenme, yemleme ve sürü idare pratikleri açısından kontrol sağlayan yapısal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.

Sütten kesilen dişi sığırlar gruplar halinde yetiştirilmektedir. Gruptaki hayvan sayısını belirleyen en önemli kıstas, yemleme alanı ve barınak hacmidir.

2,5 aylık yaştaki dişi buzağılar her bir grupta 4-8 baş sığır olacak şekilde yapılmalıdır. Dişi sığır başına 30 cm yemlik boşluğu hesaplanmalıdır.



Advertisement

6-11 aylık yaşlar arasında, her bir grupta 10 ile 20 baş arasında sığır bulunmalıdır. Sığır başına 2,6 m2 yataklık, 3,7 m2 gezinti alanı ve 35 cm yemlik boşluğu hesaplanmalıdır. Bu dönemde, dişi danaların idare ve beslemesinde başarıyı arttırmak açısından dişi danalar arasındaki canlı ağırlık farkının maksimum 70-90 kg arasında olması gerekmektedir.

12-15 aylık yaşlar arasında, düvelerin gruplar halinde yetiştirilmesi özellikle kızgınlık tespitinin kolaylığı açısından büyük önem arz etmektedir. Bu dönemde yine idare ve besleme uygulamalarının kolaylığı açısından düvelerin canlı ağırlıkları arasındaki maksimum fark ortalama 130 kg civarında olmalıdır. Bu yaşlar arasında oluşturulacak gruplarda düve başına 3 m2 yataklık alanı, 4,2 m2 gezinti alanı ve 46 cm yemlik boşluğu düşünülmelidir.

16-26 aylık yaşlar arasında, düvelerin birçoğu gebe kalacağı için büyüme ve gelişmelerinde yavaşlamalar meydana gelecektir. Bu dönemde sık sık ölçüm ve gözlemler yapılarak, zamanında tedbirler alınmalıdır. Bu yaşlarda oluşturulan gruplarda düve başına 3,7 m2 yataklık alanı, 4,7 m2 gezinti alanı ve 46 cm yemlik boşluğu hesaplanmalıdır.

Unutulmamalı ki;

“Ölçmez isek yönetemeyiz !”



Advertisement
Devamını Oku

Büyükbaş Hayvancılık

Sığırlarda vitamin ve mineral eksikliğinin performans üzerine etkisi

Sığırlarda vitamin ve mineral eksikliğinin performans üzerine etkisi

Sığırlarda vitamin ve mineral eksikliğinin performans üzerine etkisi

Sığırlarda vitamin ve mineral eksikliğinin performans üzerine etkisi büyük öneme sahip. Ruminant hayvanlarda vitamin ve mineral desteği büyümeden gelişmeye; üremeden bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine kadar birçok yaşamsal fonksiyona katkı sağlıyor.



Tüm canlılar gibi hayvanlar da normal yaşam fonksiyonlarını sürdürebilmek için vitamin ve mineral desteğine ihtiyaç duymaktadır. Geviş getiren hayvan olarak bilinen ruminant hayvanlar için de vitaminler; büyüme, gelişme, üreme, kısacası tüm yaşamsal ve verime ait metabolik faaliyetlerin normal seyri için büyük önem taşıyor.

Vitaminleri gereksinim duydukları düzeyde almamaları hayvanların yaşamsal fonksiyonlarının yanı sıra performanslarında da gerilemelere neden oluyor. Hayvanlarda vitaminler kadar önem taşıyan minerallerin de üreme, tırnak kalitesi, bağışıklık sistemi, enzim yapısı, ozmotik basıncın dengelenmesi; steroit hormon sentezi, doku pigmentasyonu gibi birçok önemli metabolik faaliyetin işlevi için gerekli olduğu bilinmektedir.

İnsanlar gibi hayvanlar için de gerekli olan vitamin ve mineraller büyümeden gelişmeye; üremeden bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine kadar birçok noktada yaşam fonksiyonlarının işlevi için önem taşıyor. Hayvan vücudunda sentezlenemeyen ve organizmada meydana gelen tüm metabolik faaliyetler içinde; kendine has spesifik görevleri olan vitaminlerin bazı çeşitleri stresle baş etmede de etkin rol oynuyor.

Advertisement



Sığırlarda vitamin ve mineral eksikliği: Makro ve mikro mineraller

Vitaminler kadar öneme sahip, makro ve mikro olarak ikiye ayrılan minerallerin ise son derece dengeli bir şekilde; hayvanlara verilmesi gerekiyor. Bir başka deyişle, vitaminler ruminant hayvanlarda metabolizmayı destekliyor. Ruminant hayvanlar için de vitamin ve mineral desteğinin hayati önem taşımaktadır.

"<yoastmark

Sığırlarda vitamin ve mineral dengesi; büyüme, gelişme, üreme, kısacası tüm yaşamsal ve verime ait metabolik faaliyetlerin normal seyrinde kritik rol oynuyor. Vitaminleri gereksinim duydukları düzeyde almamaları hayvanların yaşamsal fonksiyonlarının yanı sıra performanslarında da gerilemelere neden oluyor.

Bazı vitaminler stresle baş etmede de etkili oluyor. Ruminant hayvanlarda B grubu vitaminler rumendeki mikroorganizmalar tarafından sentezlense de bu mikroorganizmaların da vitamine ihtiyaç duyduğu göz ardı edilmemelidir.

Herhangi bir kalorisi olmayan vitaminler bu nedenle bir enerji kaynağı da değil. Ancak bu vitaminler, yemlerle alınan besin maddelerinin metabolize edilmesine yardımcı olarak, metabolizmanın sorunsuz bir şekilde çalışmasına destek oluyor. İlave olarak vitaminler, diğer besin maddelerinin sindirilmesini, emilmesini ve metabolize edilmesini de mümkün kılıyor.

Advertisement



Büyüme, gebelik ve ateşli hastalık durumunda vitamin gereksinimi artmaktadır. Vitaminler yağda ve suda eriyenler olarak sınıflandırılmaktadırlar. Yani, yağda eriyen vitaminler hiçbir şekilde dışarı atılmadan vücutta depolanmaktadırlar. Yağda eriyen A, D, E ve K vitaminleri yağlarla beraber safra tuzları ile oluşturdukları miseller halinde emiliyor.

Gen düzenlenmesi, bağışıklık sistemi ve göz sağlığı için gerekli olan A vitamininin eksikliğinde üreme performansında düşme, mastitis ve bağışıklık sisteminde zayıflama oluşuyor.

D vitamini kalsiyum ve fosfor metabolizması için önem taşıyor. Yani, D vitamini eksikliğinde büyümede gerileme; iştah kaybı, kemik ve eklem problemleri ile üreme problemleri görülüyor.

Antioksidan etkisine sahip E vitamininin eksikliğinde de üreme problemleri ve bağışıklık sisteminde zayıflama meydana geliyor.

Advertisement

K vitamini kanın pıhtılaşmasında etkin rol oynamaktadır. Lakin, K vitamini eksikliği halinde kan pıhtılaşmasında gecikme yaşanıyor. Ruminant hayvanlarda büyüme, gebelik ve ateşli hastalık durumlarında ise vitamin gereksinimi artıyor.

Eksik vitamin alımı üremede yavaşlama ve enfeksiyona neden oluyor

Suda eriyen vitaminler olan Tiamin (B1), Riboflavin (B2), Piridoksin (B6), Niasin, Kolin, Folik asit, Biyotin, Pantotenik asit, Siyanokobalamin (B12) ve C vitaminleri yağda eriyenlerin aksine hiçbir zaman vücutta depolanmıyor ve idrarla dışarı atılıyor. Bu nedenle hayvanların bu vitaminleri günlük olarak almaları gerekiyor. Suda eriyen bu vitaminler arasında sadece B12 vitamini vücutta depolanmaktadır.



Biyotin karbonhidrat, protein ve yağ metabolizması için önemlidir. Lakin, eksikliğinde kıl ve tırnak yapılarında bozulmalar oluşuyor.

Yağ metabolizması ve yağların taşınması için gerekli olan kolinin eksikliğinde ise; büyümede yavaşlama ve üreme performansında gerileme yaşanıyor.

Advertisement

Folik asit, nükleik ve amino asit metabolizması için gerekiyor. Dolayısıyla, eksikliğinde üreme performansında düşüş meydana geliyor.

Enerji metabolizması için gerekli olan niasinin eksikliğinde; enerji metabolizmasında yavaşlama ve büyümede gerileme görülüyor.

Pantotenik asit, karbonhidrat ve yağ metabolizması için gereklidir. Bu yüzden, eksikliğinde enfeksiyon oluşarak parazitozlara karşı direnç azalıyor.

Riboflavin (B2), enerji metabolizması için önemlidir. Bu yüzden, eksikliğinde görme bozuklukları, büyümede yavaşlama, deri ve tırnak yapısında bozulma meydana geliyor.

Aminoasit metabolizması için önem taşıyan Piridoksin (B6) eksikliğinde kıl yapısında ve protein metabolizmasında bozulmalar görülebiliyor.

Advertisement

Vitamin B12, nükleik asit ve amino asit metabolizması için gerekiyor. Bununla birlikte, Vitamin B12 eksikliğinde ise sindirim sistemi mukozasında bozulmalar yaşanıyor.

Tiamin (B1), karbonhidrat ve protein metabolizması için ayrıca önem taşıyor.

Vitamin C ise antioksidan etkisi ile birlikte amino asit metabolizması için gerekiyor.

Mineraller bağışıklık sistemi ve birçok önemli metabolik faaliyetin işlevi için gerekli



Ruminant hayvanlarda vitaminler kadar önem taşıyan minerallerin üreme, tırnak kalitesi; bağışıklık sistemi, enzim yapısı, ozmotik basıncın dengelenmesi, steroit hormon sentezi; doku pigmentasyonu gibi birçok önemli metabolik faaliyetlerin işlevi için gereklidir.

Advertisement

Makro (Ca, P, Mg, Na, K) ve mikro (Fe, Zn, Mn, Cu, Se, I, Co Cr) olarak ikiye ayrılan minerallerin; aynen vitaminler gibi son derece dengeli bir şekilde hayvanlara verilmesi gerekiyor.

Makro mineraller; kas, organ, kan hücreleri ve yumuşak doku oluşumunda görev alır; bununla birlikte, mikro mineraller ve Cl vücutta ozmotik basıncı ayarlar. Makro mineraller ayrıca yumuşak dokularda elektrolit olarak da bulunurlar. Bağışıklık sistemini destekleyen mineraller birbirlerine karşı da etki gösterir. Örnek olarak, Kalsiyum ve P, kemik ve iskelet oluşumunda birlikte etki gösterirken; Fe Cu ve Co hemoglobin sentezinde birlikte etki gösteren minerallerdir.



Devamını Oku

Büyükbaş Hayvancılık

Sürdürülebilir hayvancılık için yem üretmeliyiz!

Sürdürülebilir hayvancılık için yem üretmeliyiz!

Sürdürülebilir hayvancılık için yem üretmeliyiz!

Sürdürülebilir hayvancılık için; yemler ilk dikkat edilmesi gereken konulardan biridir. Yem olmazsa süt olmaz. (Total Mix Ration) yarısını kaba yemler oluşturmaktadır.  Diğer yarısını da kesif yemler oluşturmaktadır. 20 kg ve üstü süt verimi için bir ineğin günde ortalama 7 kg yem tüketmesi gerekir.


Peki, çiftçinin satın aldığı 1 çuval yemin fiyatı nasıl düşer? Süt sanayicisi süt yemini hazırlamak için hammaddeyi nasıl ucuza tedarik eder? Tabii ki üretim yaparak, üreterek! Rasyonun yarısı olan kesif yemin içeriğinde bulunan hammaddelerin üretimi ülke genelinde arttırılarak.

Sürdürülebilir hayvancılık için; öncelikle yağlı tohum bitkileri üretim alanlarını genişletmelidir. Teşviklerle çiftçimizin bu ürünleri üretmelerini sağlamalıyız. Yağlı tohum bitkileri, kesif süt yemlerinin üretiminde oldukça önemlidir. İthal ettiğimiz için bu kaynaklar bize pahalıya mal olmaktadır. Bu sebeple soya, kanola, ayçiçeği, pamuk, susam gibi yağlı bitkilerin üretimini arttırmalıyız.

Örneğin, soya fasulyesinden elde edilen soya yağı, tam yağlı soya rasyona giren bir hammaddedir; ve ülkemizde Adana ve Mersin illerimizde ihtiyacı karşılamayacak miktarda üretilmektedir. Bunun sonucunda da yüzde 95 oranında ithal edilmektedir. Soya ekim alanları genişletilmelidir. Çiftçiyi bu ürünü ekmeye teşvik etmek için verilen destek arttırılmalıdır.

Kanola yağ bitkisi ülkemizde sadece Tekirdağ bölgesinde ekilmektedir. Ancak yapılan üretim ülkenin ihtiyacından çok daha alt seviyelerde kaldığı için; yüzde 95 oranında yurt dışından ithal edilmektedir. Kanola tarımı ülkemizde daha geniş alana yayılmalıdır. Kanola için verilen destek arttırılarak çiftçinin bu ürünü ekmesi teşvik edilmelidir.

Pamuk bitkisinin çekirdeği olan çiğit, çiftlik TMR’ına katılarak sütün yağ oranını arttırmaktadır. Ayçiçeği tohum küspesi (ATK) yine rasyonda kullanılan önemli bir protein kaynağıdır. Bu şekilde süt işletmesi hammaddeyi dışarıdan ithal etmek yerine; kendi çiftçisinden satın alarak maliyetini düşürür, bu da bir torba yemin fiyatına düşüş olarak yansır.

Advertisement



Sürdürülebilir hayvancılık için kaba yem üretimi arttırılmalıdır

Süt inekçiliğinde beslemede kullanılan en önemli protein kaynağı olan yonca, korunga; fiğ, silajlık mısır gibi yem bitkilerinin de üretimi yem maliyetlerini azaltmak için arttırılmalıdır.

Ülkemizde geniş tarım topraklarının, mera alanlarının ve hayvancılığın yoğun olarak Doğu Anadolu Bölgesinde olduğu bilinmektedir. Peki, Doğu Anadolu Bölgesinde toprak ve mera alanlarının durumu nedir? Hayvanlara ucuz yem sağlayabilmek için; kaba yem üretimimizi arttırmak zorundayız. Oysa ki biz toprağımızı ve meralarımızı kaderine terk etmiş durumdayız.

Öncelikle toprağı korumak gerekir ki; Türkiye her yıl toprak erozyonu sebebiyle 750 milyon ton toprak kaybetmektedir (TEMA). Erozyon sonucu kaybedilen toprak; tarımsal üretimin sürdürülebilirliği için gerekli olan organik maddece zengin olan verimli üst topraktır. Bu nedenle erozyonla kapsamlı bir şekilde mücadele edilmelidir.

Sürdürülebilir hayvancılık için ülkemizde geniş toprak ve meralarının bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesinde; kapsamlı ve doğru işleyen toprak ve bitki analiz laboratuvarları kurulmalıdır. Böylece birim alandan daha fazla bitkisel üretim gerçekleştirmek için; kullanılan gübrenin daha doğru ve yeterli oranda atılması söz konusu olur.

Advertisement

Sürdürülebilir hayvancılık için meralarımızın durumu nasıl?

Hayvanların erken otlatılması, otlatma kapasitesine dikkat edilmemesi ve mera tecavüzlerinin uzun yıllardan beri sıkça yapılıyor olması; meralarımızın verimliliğini çok düşürmüştür. Ayrıca süt verimi hayvan başına 3-4 kiloyu geçmeyen çok sayıda yerli ırk hayvanın meralarımızda oluşturduğu yoğun baskı da meralara zarar vermektedir. Az sayıda yüksek verimli hayvan ile hayvancılık yapmak meraları uzun vadede iyi bir şekilde kullanmamıza da olanak sağlayacaktır.

Bu bağlamda çiftçilerin iyi eğitilmeleri, mera tecavüzlerinin kısa sürede önüne geçilmesi ve düzeltilmesi, meralarımızın ıslah edilmesi gerekmektedir. Büyükbaş hayvanlarımız için en iyi kaba yem kaynağı olan meralarımızın en etkili şekilde korunması ve ıslah edilmesi şarttır. Yem bitkileri ekimine önem verilip, çiftçi desteklenerek kaba yem üretimi arttırılmalıdır. Böylece hem toprağın kalitesini arttırmış hem de hayvanlarımız için değerli protein kaynakları üretmiş oluruz.



Sürdürülebilir hayvancılık için düşük maliyetle üretim yapmak gerekir. Bunun için iyi genotipte hayvanlar kullanmamız gerekmektedir. Bu bağlamda ülkemizin batı bölgelerine baktığımızda uzun yıllar boyunca yapılan ıslah çalışmaları sonucunda süt verimi yüksek melez hayvanlar geliştirilmiştir. Bu sayede daha verimli ve kazançlı hayvancılık yapılmaktadır. Diğer taraftan ülkemizin Doğu Anadolu Bölgesine baktığımızda halen yerli ırklar ile hayvancılık yapılmaktadır. Bu da verimi düşük yetiştiricilik yapmak demektir.

Bununla birlikte, bu bölgelerde düzenli bir ıslah çalışması yapılmaya acilen başlanmalıdır. Melez, verimi yüksek, bölgenin iklim şartlarına uyum sağlayan tipler geliştirilmelidir. Çiftçiler bu yönde bilinçlendirilmelidir. Ayrıca, çiftciler yoğun bir eğitime tabi tutulmalıdır. Aynı zamanda çiftçinin de entansif hayvancılık yapması için isteği olmalıdır.

Daha önce yapılan ıslah çalışmalarına baktığımızda (Örn. Romanov & Morkaraman) halk eliyle ıslah sürecinde sorunlar çıktığını, ıslah edilmiş türleri çiftçinin bilinçsizce sattığını ve kesime gönderdiğini biliyoruz. Bu nedenle önce yetiştirici eğitilmelidir. Yetiştirici havyancılığı sadece günübirlik kazançlı bir ticaret olarak görmemeli.

Advertisement

Sonuç olarak, süt üretiminin istenen düzeyde gerçekleşmesi halinde Doğu Anadolu Bölgesine süt fabrikaları ve süt toplama merkezleri kurulmalıdır.

Yemi ucuza tedarik etmek zorundayız.

Ayrıca, yem sanayicisinin hammaddeyi ucuza alması gereklidir. Bununla birlikte üreticinin de yemi ucuza alması gereklidir. Bunun için önce toprak ve meralarımızı koruyup bilinçli ve doğru bitkisel üretim yapmak zorundayız. Bulunduğu bölgenin iklimine uyum sağlamış kültür hayvanları geliştirmeliyiz. Yerli genotip hayvanlarımızı ıslah ederek yemden yararlanma seviyelerini ve verimlerini artırmalıyız.



Tarım ve hayvancılıktaki sorunların bugün oluşmadığı ortada. Ancak -ne yapılması gerektiği bilinmesine rağmen- sorunların çözümüne dönük bir tarım politikasının uygulanamadığı da bilinen bir gerçektir. Bu nedenle öncelikle uzun vadeli, planlı ve üretime dönük politikaların oluşturulması gerekmektedir. Bunun için de başlangıç noktası yem bitkileri üretimini artırmak ve meraları ıslah etmek olmalıdır.

Kaynak: https://sutdunyasi.com/

Advertisement
Devamını Oku

Trendler